hesabın var mı? giriş yap

  • muhtar bile olamayacak cehâlet ve kapasitesizliğiyle, kenar kıraathâneden öteye gidemeyecek muhabbeti, fikirleri ve görüşleriyle ülkenin başına kondurulmuş kişidir.

    yaşam cidden çok adâletsiz.

  • bilindiği üzere, savaşın sonunda osmanlı donanmasından çok sayıda levent esir düşer. diğerleri ciddi eziyetlere mâruz kalırken, bunlardan kırk kadarı, osmanlı devlet katında mühim statüde bulunmaları, dolayısıyla sonraki pazarlık sürecinde koz olarak kullanılmaya uygun olmalarından dolayı gerek papa v. pius, gerekse haçlı donanmasının kumandanı don juan (don john of austria) tarafından özel muameleye tabi tutulur, hapis şartlarında da olsa yiyip içmelerine, giyim kuşamlarına özen gösterilir.

    bunlardan ikisi, savaş sırasında öldürülüp kafası gemi direğine asılan kaptân-ı deryâ müezzinzâde ali paşa'nın oğulları ahmed ve mahmud beylerdir. selaniki, "şehid olan ali paşa'nın küffar elinde esir ü giriftar olan oğulları" diye bahseder onlardan. ahmed bey on sekiz, mahmud bey on üç yaşlarındadır. donanmada, o herc ü mercde bu çocukların ne işi vardır? muhtemelen gâzâ hevesi...

    çocuklar ali paşa'nın oğulları olmalarının yanı sıra, anneleri, kanuni sultan süleyman'ın kızı, sultan ikinci selim'in ise kız kardeşidir.

    kendisi de bu mühim esirler arasında yer alan hindi mahmud'un, bu esaret anılarını manzum bir biçimde anlattığı muazzam eseri sergüzeştname-i hindi mahmud'ta belirtildiğine göre, esir kafilesi önce messina'ya, oradan napoli'ye, son olarak da roma'ya götürülür. lakin çocuklardan ahmed bey geçirdiği ağır bir hastalık nedeniyle henüz roma'ya varmadan napoli'de ölür.

    sultan ikinci selim başta çocuklar olmak üzere esirlerin kurtarılması için ne gerekiyorsa yapılmasını buyurur. bu çocukların bir de ablaları vardır. fâtıma hanım. haliyle kardeşleri için endişelenmektedir...

    hoca mehmed adında bir elçi, çocukları kurtarma adına pazarlıklar yapmak üzere birkaç kez napoli ve roma'ya gitmiş, kesin bir sonuç alamamış, sadece çocukların o sıralar sağ ve salim oldukları (ahmed henüz sağdır) haberiyle istanbul'a dönmüştür.

    esir çocukları kurtarma girişimleri çerçevesinde bu kez 1573 yılının mart ayında istanbul'dan hareket eden bir gemi napoli limanına yanaşır. gemide elçi hoca mehmed, elçide fâtıma hanımın don juan'a verilmek üzere yazdığı bir mektup, bir de mücevherler, paha biçilmez kumaşlar, acem halıları, kıymetli hançerler, kılıçlar, güzel kokulardan ibaret bir yığın hediye bulunmaktadır. kardeşi ahmed'in ölümünden henüz haberdar olmayan fâtıma hanımın mektubu şöyledir:

    "yüce lord! öncelikle fakirlerin ve zavallı yetimlerin iltica ettiği zât-ı âlilerinizin ayak bastığı toprağı öper, sonra da yapmış olduğunuz iyilik için size ne kadar minnettar olduğumu belirtmek isterim. siz ki hizmetkârımız mehmed'e özgürlüğünü bahşetmekle kalmadınız aynı zamanda babamın ölümü ve donanmamızın hezimetinden sonra benim zavallı yetim kardeşlerimin haşmetmeâb efendimizin kanatlarının gölgesi altında hayatta oldukları haberini getirmesi için onu bize gönderdiniz. binaenaleyh zât-ı devletlerinin daha uzun yıllar yaşaması için allaha dua etmekteyim.

    yüce lordum! şimdi bana ve aileme düşen hz. isa'nın ruhu, zât-ı şahanelerinizin saltanatının devamı, annenizin başı, imparator babamızın ruhu ve kardeşiniz majesteleri kralınızın ruhu için size yalvarmak ve bu zavallı yetimlerin özgürlüğünü bahşetme lütuf ve merhametini istirham etmektir. onların anaları yok, babaları da haşmetlinizle yaptığı savaşta öldü. sadece zât-ı âlilerinin muhafaza ve merhametine tabidirler. herkesin sizden bahsettiği gibi nazik bir beyefendi, dindar ve cömert bir prens olarak kardeşlerimin eleminden ötürü döktüğüm gözyaşlarına acıyınız ve bana bu lütfu bahşediniz. ülkemin nimetlerinden toplayabildiğim hediyeleri size gönderiyorum; yalvarırım kabul buyurunuz. sizin ulviyetiniz karşısında son derece yetersiz kalır. lakin imkanlarım kısıtlıdır. sizden ricam hediyemin azlığını değil, gönderilişindeki iyi niyeti nazar-ı dikkate almanız ve onları cömert bir şekilde kabul buyurmanızdır.

    lordum! hz. isa'nın ruhu için kardeşlerimi serbest bırakma lütfunu bize bahşetmenizi tekrar istirham ediyorum; çünkü bu hayrı işleyerek düşmanlarınızın gözünde bile özgür ve merhametli birisi olarak yer alacaksınız. kardeşlerimin sağ olduğu haberini getirmesi için mehmed'i bize gönderdiğiniz gibi o çocukların akıttıkları gözyaşlarını görerek onlara hürriyetlerini de bahşediniz, bu ihsanı bize çok görmeyiniz. bütün bu iyilikleriniz sarayımız tarafından büyük bir lütuf olarak değerlendirilmekte, yüceliğiniz ve âlicenâplığınız takdir edilmektedir.

    zât-ı devletlerinin bendesi ve ali paşa'nın evlatlarının zavallı kız kardeşi ayaklarınızdan öper. fâtıma"

    don juan mektubu okur, hediyeleri paketler, olduğu gibi roma'ya, ali paşa'nın oğlu mahmud bey'e gönderir. aradan birkaç ay geçer, don juan papa ile yaptığı görüşmeler neticesinde mahmud bey ve diğer esirleri fidye filan istemeden, mahmud bey'e de pahalı bir altın kolye hediye ederek bir gemiyle istanbul'a gönderir. fâtıma hanım'a verilmek üzere mahmud bey'e teslim ettiği mektubunda ise şunları söyler:

    "asil ve faziletli hanımefendi! kardeşleriniz ahmed ve mahmud beyler türk donanmasının mağlubiyetinden sonra gemime getirildiklerinde rütbelerine uygun şekilde muamelede bulunmakla kalmamış, fırsat bulduğumda onları hürriyetlerine kavuşturmaya da karar vermiştim. bunun sebebi insanoğlunun her zaman mâruz kalabileceği zayıflık, düşkünlük, mal mülk kaybı gibi talihsizliklerin yanı sıra bu gençlerin bize karşı herhangi bir kötü amaçla değil sadece eğlence ve babalarına eşlik etmek gayesiyle donanmada bulunmalarıdır. kardeşleriniz için hissettiğiniz elem ve merhamet ile onların hürriyeti için beslediğiniz kuvvetli ümidi ifade eden mektubunuz benim onları serbest bırakma yönündeki niyetimi bir kat daha artırdı. içimde her ikisini de hürriyetlerine kavuşturma arzusu varken insanoğlunun en derin ve nihai acısı olan ölümün ahmed bey'i bulması beni derinden üzmüştür. şimdi mahmud bey'i ve onun istediği diğer esirleri serbest bırakıyorum. bu niyetim, hayatta olsaydı ahmed bey için de geçerli olacaktı.

    inanın kıymetli hanımefendi, zât-ı şahânelerinizin bu isteğini kısmen de olsa yerine getirebilmek benim için hususi bir mutluluk kaynağı olmuştur. göndermiş olduğunuz hediyeleri kabul etmeyip mahmud bey'e teslim ettim. bundan maksadım asla sizden gelen hediyelere değer vermemiş gibi görünmek değildir; bilakis hem yüce ecdadımın âdeti olan kendilerinden yardım dileyenden hediye kabul etmeme prensibine riayet etmek, hem de (bir adım daha atarak) -kardeşiniz ve berberindekilerin gördüğü muamelede olduğu gibi- onlara iyilik ve ihsanda bulunmaktır. ayrıca şundan emin olabilirsiniz ki, bundan sonra herhangi bir savaşta kardeşiniz veya sizden biri benim esirim olursa onlar da aynı şekilde iyi muamele görecek, hürriyetleri iade edilecek ve sizce uygun görülen tarzda ağırlanacaklardır. 15 mayıs 1573. napoli'den don juan"

    (yararlanılan kaynak: sergüzeştnâme-i hindi mahmud, inebahtı gâzisi hindi mahmud ve esaret hatıraları, inceleme ve çeviri yazı: ahmet karataş)

  • ırkçıların değil, kendi ülkesinde 2. hatta 3. sınıf vatandaş durumuna düşenlerin içne dert olmuş bebeklerdir.

  • ben buraya bizzat gittim geçenlerde, 8 gün kaldım: (bkz: karaçi/@roket adam)

    bu ülkenin kokuşmuş ve kısırlaşmış yarı diktatoryadan bozma kötü politik düzenini sokaklarında, caddelerinde, dükkan önlerinde, kısacası hayatın her noktasında hissedersiniz. misal avrupa'nın gelişmiş bir ülkesinde, diyelim almanya'da insanlar kurallara iyi birer insan oldukları için uyarlar, kötü insanlar için de devlet sokakta görünmez ama bir ordnung (düzen) olduğunu hissedersin. türkiye'de devlet bizzat sokaktadır, bu düzenin bir bekçisi olduğunu görürsün ve kurala uymazsan ceza yiyeceğini bildiğin için kurallara mecburen uyarsın. pakistan'da kanun olsa da devlet yoktur, devletin olmadığı yerde kanunun da hükmü yoktur. dolayısıyla pislik içinde, düzensiz, dağınık yaşayan insan öbeklerine şahit olursunuz. devletin olmadığı yerde kaos olacağını bana öğreten, anarşist bünyemi alt üst eden, iyi ki devlet varmış dedirten bir yerdir pakistan.

    ha devlet görünmez belki ama iş yolsuzluğa gelince manyak paralar döner. yolsuzluğun önünü almaya çalışan birkaç iyi adam var mı var tabii, onlar da bir takım engeller koymaya çalışmışlar, ama işin sonucunda öyle bir verimsizlik ortaya çıkmış ki, bir ihalenin başlaması, şartnamenin yazılması ve satınalmaya çıkılması arasında 17-18 aya varan süreler beklersiniz. aciliyetin mi var? binalar boş, yollar yarım kalmış, güvenlik sıfır merkez bankası bile hacklenmiş, 18 ay bekle... sonuç olarak, ulan iyi ki bizde iyi kötü bir yolsuzluk var da herhangi bir hizmet için bu kadar beklemiyoruz dedirtir pakistan. yolsuzluktan kaçalım derken devleti işlevsiz hale getirmiş diktatorya düzeni sana kendi düşüncelerini sorgulatır.

    sabah kalkıp evinin önünü temizlemek, ne bileyim dükkanının vitrinini silmek, raflarını adam gibi düzenli hale getirmek ne kadar zaman alabilir? insan evini, dükkanını temiz tutmaz mı? bir yemek yaparken elini yıkaması ne kadar zor olabilir? işte türkiye'de hiç fark etmeyeceğiniz bazı hayati davranışların ne kadar da önemli olduğunu buradaki harabe halindeki dükkanları gezerken anlarsınız. insanın kıymetinin olmadığı bir coğrafyada, malın mülkün elbette ki hiç bir kıymeti yoktur.

    pakistan'da 10 milyonda bir de olsa pırlanta gibi insanlar da vardır, zekilerdir, çalışkanları da var elbette. ben seyahatimde bir çok plazaya gittim, aynı bizdeki gibi tertemiz ofislerde kadınlı erkekli ekmeğinin peşinde koşan bir okumuş kesim var, yok değil. ama kapıdan çıktığın anda o her şeyin değiştiği an. işte o anı unutmak mümkün değil...

    https://www.google.com/…ju7!2e10!3e11!7i5760!8i2880

    hayatınızda görmeyeceğiniz bir kokuşmuşluğu, ahlaksızlığı, pisliği, yolsuzluğu; allaha inanmıyorum demenin bile suç olduğu bu sözde müslüman ülkede bizzat sokakta kendiniz görüp tecrübe edebilirsiniz. bu insanlarla bizim hiç bir ortak mazimiz yok, olamaz da, din dışında hiç bir benzerliğimiz de yok, dini uygulayış şeklimiz bile baştan sona farklı. türkiye gibi hukukun tartışmalı işlediği bir ülkeye, bu ülkeden kayıtsız göçmen ithal etmek türk tarihindeki en büyük acziyetlerden biri olarak yerini alacak... her türlü ahlaksızlığı yapıp, "napalım devlet önleseymiş, polis yok mu orada" diyebilecek insanlara sahip bu pişkin kültürün, hoşgörülü anadolu insanını ne zaman çileden çıkaracağını öngörmek gerçekten zor...

  • arama nedeninizi birkaç kelimeyle söyler misiniz? diyen telesekreterler var ya... işte onlarla uğraşmadan uzun uzun tuşlamalar yapmadan müşteri temsilcisine bağlanmak için "beni aramışsınız" demeniz yeterli. hemen müşteri temsilcisine yönlendiriyor

    edit: artık olmuyormuş. bu entrymi gören firmaların önlem aldığını düşünüyorum. bu kadar da önemli biriyim işte:) ama siz yine de her işiniz düştüğünde bir deneyin. umudumuzu yitirmeyelim. o müşteri temsilcisine bağlanacağız kardeşlerim!!!

  • miting işini geçtim hadi. bütçe lazım ona, mitingi hazırlayacak kadro lazım... bunun eti butu ne ki miting yapsın. ben daha adamın daha doğru düzgün vaatini bile duymadım. yarın cb olsa napcak, ne edicek hala anlamadım. miting yapsa kaç yazar, ne anlatacak?

    tutturmuş bir tarımda damla sulama başka da elle tutulur bir şey duymadım. habire nanoteknoloji, kuantum, uzay madenciliği falan diyor. galaktik bir imparatorluk için seçim yarışında olduğuna mı inanıyor bilmiyorum. füzyon diyor abi füzyon! ilk füzyon diyen adaymış kendisi. e bir sen dersin tabii, çünkü ne alaka mk!

  • hakkında zamanın iktidarına seçim kazandıran denmiş ama hemen arkasından gelen 7 haziran 2015 seçiminde akp'nin oyunun yüzde kırk civarına düştüğünü, arkasından kendisi koalisyon kuramayınca koalisyon kurma görevini ikinci partiye bir türlü vermediğini, sonra bir anda mhp'nin taraf değiştirip iktidar ağzıyla konusmaya başladığını, sonra altı ay boyunca ülkede terör saldırıları yaşandığını, aynı yılın aralık ayidna yapılan seçimde terör olayları ve mhp etkisiyle akp oyunun yeniden yüzde 49'lara çıktığını bilmiyor olmalı bunu söyleyenler.
    çünkü ancak fetocular, şu sümüklü adamın takipçileri bunları bilmesine rağmen bunu böyle anlatır.
    yakın geçmişinizi bilin ki kullanışlı aptal olmayın.

    ed: herhalde sistematik olarak geziyi itibarsizlastirma denemesi volume 23456 başlayacak, benim anladığım o. hepimiz oradaydık şekerim, gencecik çocuklar öldürüldü, hala insanlar nedensiz yere hapiste, can atalay milletvekili seçildi ama hapisten çıkmasına izin verilmiyor. gezi bu iktidara karşı söylenmiş en büyük söz, yapılmış en büyük muhalefetti diyebiliriz bence. sonrasında bu gençleri yalnız bırakanlar (muhalefet sana bakıyorum) düşünsün. mhp de çok güçlü desteklemişti geziyi o dönem onu da hatırlatalım madem 10 sene olmuş.

  • kimse kusura bakmasın ama akpnin 22 senedir devam ettirdiği eğitimli kesimi değersizleştirme isteğinin bir parçasıdır bu.

    halka açılan üniversiteye, sadece araştırma yapmak, üniversitenin havasını almak isteyenler değil, buranın kapısından giremeyip içeridekileri kötüleyenler hatta çok kötü kimseler de girer. artık oradaki hiçbir öğrencinin can güvenliği yoktur.

    felaket tellallığı yapmak istemem öğrencilerin birkaç güne "neden böyle giyindin", "neden sigara içtin", "neden kızlı erkekli bir arada oturuyorsunuz" vs. konulu temel akp seçmeninin gıcık olduğu birtakım normal insani davranışlar için de tacize uğramaya başlayacaklarına adım kadar eminim.

    gerçekten de bu ülkede sığınabileceğimiz hiçbir yer yok.